Ne güzel tesadüf! Bende sana geliyordum tam. Sahi unuttun mu yaşanılan onca macerayı? Dur ben sana hatırlatayım.
Her birinizin içinde varım. Aldığınız derin bir nefeste, kül tablasında unuttuğunuz sigarada, hızlı tedirgin adımlarınızda ben varım. Rakı masasında tanıdık bir notadayım, en olmadık anda.
Vuslatınızdayım. Hasretinizdeyim.
Yaklaştın mı bana? Anladın mı kim olduğumu? Baktın mı aynaya biraz daha yakından? Biraz daha kopya vereyim sana, seni severim.
"Bu son olacak!" dediğin olamayan her sonun bitiş çizgisinde bekledim seni. Nasıl unutursun yahu? Mış gibi yapmayı bırak artık.
Şah damarından daha yakınım sana. Tanrının aklından çıktığı, belki de hiç olmadığı yerlere dahi beni sürükledin. Ellerini semaya açtığında da ben vardım yanında. Hayatın cilvesi işte, dost olmak böyle bir şey neylersin.
Gerçekten hatırladığında beni mutlu olacak mısın bilmiyorum. Kimin umrunda! Ben seni tanıdığıma memnunum. Zaten bu son ziyaretim. Işte buna gülerim. Mezarında bile bırakmayacağım yakanı. Çünkü dostlar böyle günler içindir. Kara günler. Neyse biraz daha hatıralardan bahsedeyim sana.
En kötü ve en eski alışkanlığınım bir türlü kurtulamadığın. Fazla kiloların belki benden daha kötüdür ama konumuz o değil.
Her savaşın benimle başladı ve bitti. Her kapıyı vurup çıktığında süklüm püklüm gelip kıvrıldın yanıma. Çoğunlukla sarhoştun ama bilincin açıktı. Sahi hiç mi sürtmedi burnun?
Yaptığın plânların, rutinlerin, alışkanlıkların hep beni uzak tutmak içindi ama ben o bir anlık heveslerinden beslendim. Pişmanlıklarınla büyüdüm.
Anlamadın mı hala ahmak! Ben senim. Aynada gördüğün sadece etle kemiğin. Ruhun benim. Yalnızlığından bile kurtulabildin zaman zaman fakat benden, asıl olan kendinden kurtulamadın. Ne duruyorsun? Al o neşteri eline ve vur bileğine etine dikine ancak öyle kurtulacaksın sesimden. Aç kapıyı benim umutsuzluğun. Bu son kapıyı çalışım. Hadi ölelim.